BLED GÖLÜ VE KALESİ
Sabah kahvaltı sonrası Ljubljana’dan hareket ettik ve kırk beş dakika kadar sonra yemyeşil dağların arasında, sarp kayalıklarda bir kalenin korumasında ve içerisinde küçük bir adada şirin bir kilisenin bulunduğu harikulade manzaralı Bled’ e ulaşmıştık. Bled Gölü yaklaşık 1.45 km kare büyüklüğünde denizden yüksekliği 475 metre ve en derin noktasının da 30 metre civarı olduğu tabiat harikası bir yer. Burası Slovenya’nın incisi olarak adlandırılıyor ve adeta ülkenin tanıtımında simge resmi olmuş.
Gölün ortasında bir ada ve adada bir kilise bulunuyor, ismi de St. Maria Kilisesi, kuruluşu 15.yüzyıla kadar gidiyor, bölge insanları için bu kilisede şöyle bir gelenek varmış, yeni evlenen erkekler adadaki kiliseye çıkan 99 merdiveni eşlerini kucaklarından düşürmeden tamamlayabilirlerse mutlu bir evlilikleri olurmuş ayrıca 52 metre yükseklikteki çanı çalanların da dileklerinin kabul olunduğuna inanılıyor. Bu arada belirtmeden geçmeyeyim kilisenin inşa edilmesinden önce adada Slav mitolojisinde bereket ve aşk tanrıçası kutsayan bir tapınak varmış, yani bir ölçüde pagan kültüründeki geleneklerin sonradan da devam ettirildiği anlaşılıyor. Adaya ulaşım ise pletna adı verilen küçük teknelerle yapılıyor.
Gezimize bu güzelliğe yukarıdan kuş bakışı bakalım diye ilkin kaleden başladık, kale gölün yüzeyine göre 140 metre kadar yükseklikte bulunuyor, dik kayaların üzerine kurulmuş, ancak surların hemen yanına kadar araç ile çıkılabiliyor.
Bled Kalesi’nin tarihi 1004 yılına uzanıyor, dönemin Alman İmparatoru, Bled’de bulunan malikanesini buradaki piskoposa vermiş ve ilk kale de 1011 yılında piskoposlar tarafından yapılmış. Kaleye daha sonra ortaçağda yeni kuleler eklenmiş ve güçlendirilmiş ancak 1500 lü yıllarda yaşanan bir depremde kale büyük hasar görmüş ve onarılarak bugünkü halini almış. Kalenin içerisinde bölgenin tarihini, jeolojik yapısını yaşam tarzını ile anlatan bir müze bulunuyor, ayrıca göl manzaralı taraçalarda birkaç tane de küçük cafe kurulmuş, buralarda oturup enfes manzaranın keyfini birkaç dakikalığına da olsa çıkarabilirsiniz.
Şimdi gelelim gölün kıyılarına, kısmen oteller ve cafeler var ama hemen kenarlarda bir yoğunlaşma asla söz konusu değil, sadece göl ve doğa manzarasının keyfini çıkaracak kadar yapmışlar, bu cafelerin birisinde Bled’in meşhur tatlısı kremsnitayı bir içecek ile muhteşem bir manzara ve isimsiz sokak sanatçılarını dinleyerek denemelisiniz.
TRİGSLAVSKİ MİLLİ PARKI,
Bizim gezdiğimiz bölüm bu devasa Milli Park Bölgesinin Julian Alpleri eteklerine doğru Rodovna Nehri’nin bir bölümüydü. Bu bölgeye Vintgar Gorje deniliyor 1891 yılında keşfedilmiş adeta büyük bir kanyon, yaklaşık 1600 metre kadar orman içlerine yürüyerek gidilebiliyor. Bu tabiat harikası bölgeye kısmen ziyaretçilerin girebilmesi için de dik kayaların kenarlarına ve nehrin kimi bölümlerine ahşap yollar ve köprüler yapmışlar. Kayaların arasından incecik yapılan ahşap köprülerde ve yollarda yürümek ve Alplerden gelen sulardan ellerinizi uzatıp içmek tarif edilmez bir zevkti.